“Ben bütün hüzünleri denemişim kendimde
canımla besliyorum şu hüzün kuşlarını
bir bir denemişim bütün kelimeleri
yeni sözler buldum seni görmeyeli”
Cemal Süreyya’nın Edebi Mirası: Hayatı ve Başyapıtları
Cemal Süreya’nın Erken Yaşamı ve Eğitimi: Kökleri ve Şiirle İlk Tanışması
Ben Cemal Süreya, aslen Şarkışla, Sivas’ta dünyaya geldim. 1931 yılında köyümüzde bir yılbaşı gecesi doğmuşum. Erken yaşamım, babamın memuriyeti nedeniyle farklı şehirlerde geçti, sık sık taşınmak zorunda kaldık. Anadolu’nun o coğrafyasında çocukluğum serpildi, dilimin tadını buldum.
Eğitimime ilk olarak Pülümür’deki ilkokulda başladım. Sonra da Erzincan Ortaokulu’na devam ettim, fakat henüz küçük yaşlardayken edebiyatla tanıştım; şiir, gönlümde filizlenmeye başladığında henüz on iki yaşındaydım.
- Nazım Hikmet’in şiirleri, o günlerde benim için birer deniz feneri gibiydi.
- Ahmet Haşim ve Yahya Kemal, sözcüklerin nasıl terkip edileceğini öğrendiğim ustalardı.
- Peki ya Orhan Veli? O, şiirdeki yerleşik düzene başkaldıran bir rüzgar gibi esiyordu benim gençliğimde.
Liseyi Ankara Erkek Lisesi’nde tamamlarken, edebiyatın ve şiirin esaslı bir tutkusu haline gelişimi ilmek ilmek dokudum. Şiirler yazmaya, düşüncelerimi kaleme almaya başladım ve bu dönemde şiire dair ilk ciddi adımlarımı attım.
Üniversite hayatıma İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde başlasam da, o yıllar edebi kimliğimi keskinleştiren, bana şiirin düşsel dünyasında yolculuk yaptıran yıllardı. Türk edebiyatına damga vuracak kalemim, işte bu yılların ürünüdür.
Edebiyata Adım Atışı: İlk Yayınlar ve Şiir Anlayışı
Benim, Cemal Süreyya’nın edebi yolculuğum, genç yaşlarda şiirler yazmamla başladı. Şiire olan ilgim, henüz çocukken, annemin masallarıyla ve babamın evde okuduğu eski Türk edebiyatı klasikleriyle filizlendi. Adeta kaderimin bir işaretiydi.
- Yolumu bulmamı sağlayan ilk şair Ahmet Muhip Dıranas oldu. Onun eserleri, bende derin bir etki yarattı ve edebiyata ilk adımımı atışım, bir bakıma O’na borçluydum.
- Lisans eğitimim sırasında, dönemin önemli şairleriyle kurduğum ilişkiler, şiirsel zekamın gelişmesini sağladı. Şiire dair tutkuyu ve ince hassasiyeti bu usta kalemler sayesinde öğrendim.
İlk yayınladığım şiirler, bende bir şair olma inancını güçlendirdi. Her bir şiirimde, varoluşsal sorgular ve derin izlenimler barındırıyordum. Şiir anlayışım; aşk, ayrılık, umutsuzluk ve ironinin yanı sıra günlük yaşamın sıradan detaylarını da önemseyen bir bakış açısıydı.
“Şiir, bana göre, kalemin kağıttan süzülürken duyduğu hazzın, okuyucunun yüreğinde hissettiği titreyişle buluşmasıydı.”
Bu anlayışla, şiire ‘kendi sesimi’ katma arzusuyla yanıp tutuşuyordum. Kapalı kapılar ardında, dilin olanaklarını zorlayan metinler kaleme aldım. Her bir dize, benim düşüncelerimin ve hislerimin en saf haliydi. Edebiyata ilk adımlarım sırasında, yaşadığım şehrin sokaklarından, arkadaş çevremden, aşklarımdan ve hayal kırıklıklarımdan beslendi bu kalem. Çünkü biliyordum ki, şiir yaşamın ta kendisiydi ve ben de bu yaşamın bir parçası olarak derin bir iz bırakmak istiyordum.
Bir Şair Olarak Cemal Süreya: Şiir Dünyasında Yenilikçi Bir Nefes
Benim için Cemal Süreya, Türk edebiyatında derin bir iz bırakmış, özellikle ikinci Yeni hareketiyle ön plana çıkan bir şair. Onun şiirlerindeki yenilikçi dokunuşu keşfettiğim ilk andan itibaren, dilin sınırlarını zorlayan bir ustaya tanık olduğumu hissettim.
Süreya’nın şiirlerindeki tazelik ve açık sözlülüğü beni her zaman etkilemiştir. Sanki o, geleneksel anlatım biçimlerini dağıtıp, kendi içsel dünyasını ve duygularını doğrudan okuyucuya sunmayı başaran bir sihirbaz. Şiirlerinde aşk, özlem, hüzün, mutluluk gibi evrensel temalarla özgün bir dil yaratmış.
- İmgelerle dolu şiirleri
- Sadece zihinsel değil, aynı zamanda duygusal bir tatmin sunan dizeler
- Özgün sözdizimi ve yeni seslerin kullanımı
Bu etkileyici özellikleriyle, Cemal Süreya edebiyatımızda yeni bir pencere açmıştır. Onun eserlerinde, dilin alışılagelmiş kalıplarını yıkan ve Türkçenin içinde var olan ama keşfedilmemiş hazineleri gün yüzüne çıkaran bir şairi keşfederim. Bir yandan da, bu yenilikçi tarzıyla başka şairlere de ilham kaynağı olmuştur.
Kişisel deneyimlerini ve toplumsal sorunları şiirleriyle ele alan Süreya, klasikleşen formülleri yıkarak benim için ve birçok okuyucusu için şiiri yeniden tanımlamıştır. Onun şiirlerini okurken, hayatın karmaşıklığı içerisinde, basit ama etkili kelimelerle nasıl derin anlamlar yaratabileceğimiz konusunda her seferinde yeni bir ders alırım.
Üvercinka’dan Sevda Sözleri’ne: Cemal Süreya’nın Şiir Kitapları
Cemal Süreya’nın şiir dünyasına ilk adımını attığım günden bu yana onun yazın serüvenine hayran kaldım desem yeridir. Kendisinin ilk şiir kitabı olan “Üvercinka”yı elime aldığımda, şiirin nasıl sıradışı bir düş dünyasına çıkarabileceğine tanık oldum. 1958 yılında yayımlanan bu eser, bana ve birçok okura Süreya’nın eşsiz üslubu ile tanışma imkanı verdi.
- 1965’te çıkan “Göçebe” kitabı ise Süreya’nın ölçülü ve özgün dile özgürlüğünün, şiirdeki yolculuğunu sürdürme arzusunun ifadesiydi.
- “Beni Öp Sonra Doğur Beni” isimli eseriyle, 1973’te hayatın ve aşkın çıplak gerçeklerini sıra dışı imgelerle okura sundu.
- “Sevda Sözleri” (1976) onun aşkı, sevdayı ve tutkuyu dile getiriş şeklinin en olgun örneklerini barındırır.
“Sivastopol”, “Güz Bitiği” ve “Göçebe” de dahil olmak üzere diğer tüm kitapları, bana göre Cemal Süreya’nın zihninin kıvrımlarında gezinirken, onun ironik, hüzünlü, kimi zaman alaycı kimi zaman derinden sarsıcı tonunu anlamlandırmaya çalışmanın bir parçası.
Bütün bu eserleri okurken, kendimi her bir şairin yapması gerektiği gibi, kelimelerin büyüsüyle dans ederken buldum. Cemal Süreya, benim için sadece büyük bir şair değil, aynı zamanda kelimelerle dansı, aşkı, acıyı ve yaşam sevincini öğrettiğim bir ustadir. Her bir kitabı beni farklı bir yolculuğa çıkardı ve duygularımın derinliklerine dokundu. Şimdiye dek okuduğum şiirler arasında Cemal Süreya’nın yeri başkadır; çünkü o, bana şiirin kanatları olduğunu gösterdi.
Öykü ve Denemeleriyle Cemal Süreya: Edebiyatın Diğer Alanlarındaki Katkıları
Bazen bir yazarın şiirleri kadar, öykü ve denemeleri de onun dünyasını anlamak için anahtar olabilir. Benim için Cemal Süreya da böyle bir isim. Şiirlerinin gölgesinde kalsalar da, onun öyküleri ve denemeleri, edebiyattaki çeşitliliğinin ve derinliğinin kanıtı gibi duruyor karşımda.
Öykülerinde, Süreya’nın günlük yaşama dair gözlemlerine, ironik yaklaşımlarına tanık oluyorum. Bu kısa hikayelerindeki karakterlerin hafızamda bıraktığı izler, onların karmaşık iç dünyalarının ve insan doğasının incelikli bir resmini çiziyor.
- “Şapkam Dolu Çiçekle”, karakterlerin iç monologlarından tutun da, betimlemeleriyle bana yaşanmışlıkları hissettiriyor.
- “Uçurumda Açan” ise bireyin içsel dünyasının derinliklerine iniyor ve okur olarak beni de o derinliklere çekiyor.
Süreya’nın denemeleri ise, şiirsel üslubunun bir başka yansıması. Elbette onun denemelerini okurken, edebiyatın yanı sıra toplum, siyaset ve kültür üzerine düşüncelerine de tanık oluyorum.
- “Göğe Bakma Durağı” adlı kitabında toplanmış olan denemeleri, düşünsel açıdan zengin ve provokatif sorular ile donatılmış.
- “Uçurumda Açan” kitabında ise edebiyatın yanı sıra insan ilişkileri, aşk gibi temalar üzerine yoğunlaşıyor ve beni düşündürüyor.
Her bir metni, bana edebiyatın sadece kelimelerden ibaret olmadığını, yaşamın kendisi olduğunu hatırlatıyor. Böylece, Cemal Süreya’nın eserlerinin, yazındaki başka alanlardaki katkılarını da övgüyle anıyorum. Ve biliyorum ki onun edebi mirası, sadece şiirleriyle değil, öykü ve denemeleriyle de bizlere ışık tutmaya devam edecek.
Cemal Süreya ve İkinci Yeni Akımı: Edebiyatta Modernizm Akıntıları
Ben, Cemal Süreya’nın şiir dünyasına adım attığım ilk an, onun dize dize modernizmin kapısını araladığını keşfetmiştim. Süreya, 1950’lerin sonunda ortaya çıkan ve Türk edebiyatının modern yüzünü temsil eden İkinci Yeni akımının öncülerindendir.
Şiirin Sınırlarını Zorlamak: İkinci Yeni şairleri olarak bilinen bu yazarlar, geleneksel şiir anlayışının dışına çıkmış, biçim ve içerikte yenilikler getirerek Türk şiiri için yeni bir dil yaratmışlardır. Süreya, bu yenilikçiler arasında, dilin sınırlarını zorlayan ve imgelerle dolu bir üslup benimsemişti.
Bireysel Duyarlılığın İfadesi: Şiirlerinde bireysel duyarlılığı ve derinliği olan bir şairdir Süreya. Zamanın ruhunu şiirlerine işleyerek, varoluşsal sorgulamalarla insanın iç dünyasına ayna tutar.
Yenilikçi Dil ve Üslup: Onun şiirlerinde, serbest vezin kullanımı, anlamı derinleştiren semboller ve abartısız imge kullanımı görülür. Bu, Türk şiirine modernist bir bakış açısı kazandırırken aynı zamanda İkinci Yeni’nin ayırt edici özelliklerinden biri haline gelmiştir.
Şiir ve Politika: Süreya, politik konuları da es geçmez. Şiirlerinde zaman zaman toplumsal eleştirilere de yer verir, ancak bunu yaparken dahi lirik bir ton korunur.
Cemal Süreya, İkinci Yeni’nin sadece teknik yenilikleriyle değil, aynı zamanda duygu ve düşüncelerin özgür ifadesiyle edebiyat tarihinde önemli bir yere sahip olmuştur. Onun şiirlerindeki modernizm akıntıları, Türk şiirinin geneline yeni bir yön kazandırmış ve bugün bile şiir meraklılarını etkilemeye devam etmektedir. Her okuyuşumda, onun kelime ustalığının ve şiirsel devriminin, zamanın ötesine geçen bir güce sahip olduğunu görmemek imkansız.
Cemal Süreya’nın Aşk ve Kadın Teması Üzerine Yazdıkları
Aşk, Cemal Süreya’nın şiirlerinin vazgeçilmez konularından biriydi. Kendi hayatından beslenerek aşkı ve kadını ele aldığında, kelimeler yeni bir anlam kazanırdı. O, aşkı yanı başımızda, her yerde var olan bir güç olarak betimlerdi. Süreya için aşk, hayatın merkezinde yer alan, yaşamı anlamlandıran ve insanı insan yapan bir duyguydu.
Üvercinka, Göçebe ve Beni Öp Sonra Doğur Beni şiir kitaplarında aşkın ve kadın temasının çeşitli yönlerine temas ederim. Süreya, kadını sadece bir obje olarak değil, aşkı ve hayatı hissedebilen, düşünen, özne olarak ele alırdı. Onun şiirlerinde kadınlar, tutkuyla sevilen, özlemleri ve arzuları olan, aşkın ve yaşamın merkezinde yer alan varlıklardır.
Süreya şiirlerinde aşkı öylesine derin ve karmaşık bir duygu olarak işler ki, onun dizelerini okurken bazen bizi mutluluğun zirvelerine çıkarır, bazen de hüzünün dibine çeker. Bu deneyimler, okuru aşkın tüm boyutlarını hissetmeye ve yaşamaya davet eder. Aşkı ele alış biçimi, gündelik hayatın sıradanlığından alıp bizleri alışılmadık bir yolculuğa çıkarır.
“Beni sevdiğin zaman Istanbul’u sevmiştim hep, bir de yağmur başlayınca.” Bu dize gibi, Süreya’nın şiirlerinde aşk, kadın ve doğanın iç içe geçtiği bir bütünlük oluşturur.
Ben, Süreya’nın aşk ve kadın temasına dair yazdıklarını okurken, onun bu duygu ve düşünceleri bu kadar içten ve yoğun bir şekilde nasıl ifade edebildiğine hayran kalırım. Yaşamın kendisi kadar çeşitli ve karmaşık olan aşkı, Süreya’nın kelimelerinde bir kez daha keşfeder ve hissederim. Her okuyuşumda, onun derin aşk anlayışının yeni bir katmanını çözer ve bana aşkın sonsuz yüzlerini gösterir.
Siyaset ve Sosyal Eleştiri: Süreya’nın Edebiyat ve Politika İlişkisi
Cemal Süreya, edebiyatın yanı sıra politika ile de iç içe bir yaşam sürdürmüştür. Onun şiirlerinde ve yazılarında siyasi görüşlerini, sosyal eleştirilerini açıkça görmek mümkündür. Belki de bu yüzden, edebiyat ve siyaset arasındaki ilişkiyi oldukça yakından hissedebiliyorum.
- Siyasi düşünceleri genellikle sol çizgide yer alan Süreya, sosyal adaletsizliklere, eşitsizliğe ve baskılara karşı olan duyarlılığını dizelere dökmüştür.
- Eserlerinde, özellikle 60’lar ve 70’ler Türkiye’sinin politik atmosferini yansıttığına şahit oluruz.
- Şiirlerinde insan hakları, özgürlük, bireyin kamusal alandaki yerini ve özellikle kadın erkek eşitliğini vurgular.
- İronik bir üslupla eleştiri yapmayı tercih eden Süreya, sivri dilli bir mizah anlayışını da es geçmez.
Bir edebiyatçı olarak Süreya’nın politikaya yaklaşımı, bireyin toplumsal sorunlara duyarlı olması gerektiği inancını yansıtır. Öyle ki, edebiyatını bir tür aktivizm aracı olarak kullanırken, toplumsal olayları ve gelişmeleri kaçırmamayı savunur. Bir yandan zulme uğrayan insanların sesi olurken, bir yandan da politikanın soğuk yüzünü ısıtan lirik bir dil oluşturmayı başarır.
Bu bağlamda, Süreya’nın edebiyatı ve siyaset anlayışı, birbirlerini besleyen ve zenginleştiren bir ilişki içinde ilerler. Sanki o, kelimeleriyle dünyayı değiştirebileceğine inanır ve bu inancını okurlarına da hissettirir. Sözcüklerle dokunan bir siyasi bakış açısına sahip olmanın önemini, her satırında kararlılıkla vurgular.
Cemal Süreya’nın Editörlüğü ve Yayıncılık Hayatı
Benim hikayem, edebi zekanın sadece dize sığmadığını fark ettiğim an başladı. Cemal Süreya da bunun en bariz örneklerindendi ve editörlüğüyle yayın dünyasına damgasını vurdu. İlk olarak, 1950’lerde ‘Yazı’ dergisinde başladığı editörlük hayatı, modern Türk şiirinin şekillenmesine ön ayak oldu.
- ‘Yeditepe’ dergisinin kurucuları arasında yer alışım,
- Daha sonrasında ‘Papirüs’te edebi duyarlılıkları yüksek bir jenerasyon yaratışım,
kariyerimin en parlak sayfalarıydı. Süreya’nın editörlüğünün, belki de en çok konuşulan yanı, keşfettiği yazarlar ve şairlerdi. O, genç ve yetenekli kalemlerin sesini duyan ve onlara hayat veren bir medeniyetin mimarı gibiydi.
Her sayısını heyecanla beklediğimiz ‘Papirüs’te gördüm ki Süreya, edebiyatı sadece bir sanat olarak değil, aynı zamanda toplumun aynası olarak görüyordu. Toplumsal meselelere duyarlı, dilin sınırlarını zorlayan işler ne zaman ortaya çıksa bilirdim ki, Cemal Süreya’nın dokunuşu oradadır.
“Edebiyatı sevdiren adam” olarak anılırdı bazen. ‘Papirüs’ü bitirdikten sonra dahi, birçok şairin ve yazarın kariyerine yön veren bu adam, kitapçılık alanında da devrimler yaratmıştı. ‘Birikim’ yayınlarını kurarak, fikir işçiliğinin, düşüncenin ve sanatın önemini her zaman en yüksek tuttu.
Günümüzde bile onun set ettiği standartlar ve değerler, yayıncılık dünyasının temel taşları olarak duruyor. Cemal Süreya, sadece kendi şiirleriyle değil, editörlüğü ve yayıncılığı ile de Türk edebiyatına eşsiz katkılarda bulundu.
Süreya’nın Edebi Mirası: Bugün Onu Nasıl Hatırlıyoruz?
Ben, Cemal Süreya’nın eserlerini her okuduğumda, dilin suluboya bir tabloya dönüştüğüne tanık olurum. Süreya’nın şiirleri ve yazıları bugün bile günlük hayatımızda karşımıza çıkar. Sözleri, sosyal medyada alıntı olarak paylaşılır, duvarlarda grafiti haline gelir ve defalarca kitapçılardan raflarımıza taşınır. Peki, Süreya’nın edebi mirasını, bugün onu nasıl hatırlıyoruz?
Öncelikle, şiirleriyle. Süreya’nın şiirleri, aşk ve özlem gibi kalıcı insani temaları ele alış biçimi sayesinde her dönemde ilgi görmeye devam ediyor. “Sevda Sözleri” veya “Üvercinka” gibi eserleri, aşkın en karmaşık hâllerini bile sade ve etkileyici kelimelerle ifade etmesiyle dikkat çeker.
Edebiyatçı kimliğiyle. Süreya, sadece şair olarak değil, aynı zamanda eleştirmen ve çevirmen olarak da edebi camiada derin izler bıraktı. “Şiir Üzerine” gibi denemeleri, şairin edebiyata bakış açısını ve eleştirmen yönünü yansıtır.
Ayrıca, genç şairler ve okurlar için ilham kaynağı olarak. Süreya’nın çalışmaları, okurları edebiyata, özellikle şiire olan ilgi ve tutkuyu keşfetmeye teşvik etmektedir. Şiirinin derinliği ve yenilikçi yapısı, birçok genç yazarın kalemini şekillendirmeye devam ediyor.
Cemal Süreya, ölümünün ardından bile yaşamayı ve sevmeyi şiirleştiren bir ulu çınar olarak anımsanıyor. Her yeni nesil, onun sayfalarında kendi hislerini, düşlerini ve kırıklıklarını buluyor. Ve böylece, Süreya, ölümsüzleşiyor; zamanın ötesinde, kalbimizde yaşamaya devam ediyor.
Ölümünden Sonra Süreya: Yapıtları Üzerine Yapılan Çalışmalar ve Araştırmalar
Ben Cemal Süreyya’yı keşfettikten sonra, ölümünden sonra dahi şiirlerinin ve yazılarının nasıl yeni nesiller tarafından keşfedilmeye, sevilmeye ve tartışılmaya devam ettiğini görmek beni şaşırtmadı. Yapıtları, ölümünün ardından akademik ve edebi çevrelerde sayısız çalışmaya konu oldu. Onun şiirleri, tezlerde incelendi, edebiyat dergilerinde yer aldı ve konferansların vazgeçilmez konuları arasında yerini aldı.
Şiirsel Mirasın İncelenmesi: Akademik dünyada çok sayıda yüksek lisans ve doktora tezi, Cemal Süreyya’nın şiirleri ve öyküleri üzerine yazıldı. Bu çalışmalar, onun edebiyatımızdaki yerini daha iyi anlamamıza yardımcı oldu.
Dergiler ve Antolojiler: Edebiyat dergileri, özel sayılar ve antolojiler, Süreyya’nın eserlerini yayımlayarak onun anısını yaşatıyorlar. Özellikle ʻPapirüsʼ dergisi, onun edebi kariyerinin önemli bir parçası olarak dikkat çekiyor.
Çeviriler: Şiirlerinin ve yazılarının birçok dilde çevrilmesi, onun evrensel bir şair olduğunu gösteriyor. Yabancı araştırmacılar da onun eserleri üzerine çalışmalar yapıyor, böylece uluslararası alanda da tanınır hale geliyor.
Etkinlikler ve Anmalar: Her yıl düzenlenen edebiyat festivalleri ve anma etkinlikleri, Süreyya’nın etkisini geniş bir kitleye ulaştırıyor. Onun sanatını, düşüncesini ve kişiliğini yansıtan bu etkinlikler, genç şairler ve yazarlar için ilham kaynağı oluyor.
Sosyal Medyada Süreyya: Günümüzde sosyal medya platformları, onun dizelerinin ve aforizmalarının paylaşıldığı, tartışıldığı bir mecraya dönüşmüş durumda. Instagram, Twitter gibi platformlarda onun sözleri yeni nesiller tarafından yeniden keşfediliyor.
Ölümünden sonra dahi Cemal Süreyya’nın varlığı, sözün gücüyle sürmekte; eserleri, edebiyatın ve yüreğin ortak dili olarak bizlere ulaşıyor.
Cemal Süreya Üzerine Notlar: Şairin Edebi Kişiliğinin Değerlendirilmesi
Cemal Süreyya’yı okumaya başladığım ilk günü hatırlıyorum; sanki kalp atışlarım, dizeleri okurken ritmini bulmuştu. Şairin kullandığı dil, olağandışı bir estetik yaratıyor ve okura, duygularının en kırılgan köşelerine dokunma fırsatı sunuyordu. Kendine has imgelemi ve yalın üslubuyla Süreya, Türk edebiyatına yeni bir soluk getirdi.
- Şiirlerindeki aşk, hüzün, özlem ve ironi unsurları, onun eserlerini canlı tutan damarlar gibi. Bu duygular, okurlarıyla adeta bir diyalog kuruyor.
- “Beni Öp Sonra Doğur Beni” gibi eserleri, deneysel bir yapıya sahipken, aynı zamanda anlaşılır ve içten kalıyor.
- Süreya’nın şiir anlayışı, hem biçimsel hem de içerik açısından zengin. Özgün kafiyeler, serbest vezin ve sembolizm, onun eserlerinin ayırıcı özelliklerinden.
Süreya’nın, insan durumunu, aşkı ve yalnızlığı işleyiş biçimi benzersiz. Şiirleri, insani durumların derinliklerine inebilen bir yolculuğa davet ediyor. Mesela “Üvercinka” şiirinde hissedilen yoğun duygusallık ve imgelerin gücü, şairin dilinin ne denli etkileyici olduğunun kanıtı niteliğinde.
Ve bu yolda yürümeye devam ederken, Cemal Süreyya’nın her eserinde, kelimelerin ötesinde, derin bir felsefe buldum. Bunu şöyle özetleyebilirim:
“Geride bıraktığı her dize, bir sonraki sayfanın özlemiyle yanıyor ve okuyucunun ruhundaki etki silinmez bir iz bırakıyor.”
Onu okurken, edebiyatın sadece bir hobi değil, aynı zamanda ruhu besleyen bir gıda olduğunu anlıyorum. Cemal Süreya’nın şiirleri ile geçen zaman, beni hem bir okur hem de bir insan olarak eviriyor ve dönüştürüyor. Edebiyatın bu büyük ustasını anlamak, onun dünyasına adım atmak demek; her okuduğumda, onun eserlerinin derinliklerinde yeni bir şeyler keşfetmeye devam ediyorum.